Deliduman: Adının Hakkını Veren Roman

Kapitalizm ve ataerkinin bir cilvesi olarak çoğu zaman kadınlara atfedilen ve fakat esasında erkeklerin de kadınlar kadar yaşadığı bir durum vardır ki, ben onu "depresif ruh hali alış-verişi" diye adlandırıyorum. Kendi içinde kaybolurken, dur biraz da şu reyonlar, bu raflar, o renkler arasında kaybolayım dedirtir o ruh hali insana ve alıcı olmasan bile bakarsın sağa sola. Memleketimiz, bilhassa güzide başkentimiz birbirinden zengin AVM çeşitliliğiyle yardımcı olur sana, sıkıntı yok. İşte böyle zamanlarda ben kendimi kitapçılara atarım. Çok satanlar, klasikler, şiirler, dergiler, cd ve dvd reyonları, oyuncaklar, kalemler, defterler, kırtasiye malzemeleri ve en son kitap ayraçları derken zaman geçer, içim duruluverir. Hele bir de rastgele açtığım kitaplardan birinden o anki ruh halime hitap eden birkaç cümleye denk geldiysem, değmeyin keyfime.. Böyle zamanların sonunda genelde elimde birkaç kitapla mağazayı dolaşırım, kasaya giderken yolda parçalarını bırakan uzay araçları gibi teker teker pek çoğundan kopar, aralarından en vazgeçilmezini yanıma katarak ayrılırım oradan. Yine öyle bir gün, yolda bıraktıklarımdan biriydi ''Deliduman''. Yeterince vazgeçilmez gelmemiş, hatta için için kızmıştım aslında üslubunu sevdiğim Emrah Serbes'e, Gezi'nin romanını yazmak için çok acele etti diye.. 
Birkaç gün sonra, Selim İleri'nin ''Emrah Serbes'e açık mektup''una denk geldim dolanırken internette. ''Bütün kıskançlığımla başarınızı kutlamak zorundayım. Deliduman bugünün romanı. Şimdinin romanını yazmak, bence hayli zor. Hiçbir şeyin ödeşmesi yapılmamış. Siz bu çetinceviz sorunu yenmişsiniz.'' diyordu edebi değerlendirmelerine güvendiğim Selim İleri Deliduman hakkında. O an pişman oldum almadığıma ama not aldım bu cümleleri belleğime, ilk fırsatta alacaktım Deliduman'ı okumak üzere. Yine zaman geçti, araya pek çok şey girdi, Ankara ve AVM'leri pek uzakta, tatlı hatıralar yürekte, Deliduman valizde, Bonn'a geldim. Birkaç hafta önce canım çekti, başladım. Esasında ben de Selim İleri gibi elli altmış sayfa sonra oturup hakkında bir şeyler yazmak istedim ama, dur dedim kendi kendime, sabır. Bir şey hakkında konuşacaksan ve/veya yazacaksan, en azından asgari bilgiye sahip olman gerekir. Bitirmediğin kitap hakkında ahkam kesmek sana yakışmaz. Ve nihayet bugün kitabı bitirdim, bitmesini istemeye istemeye. 

Uzun zamandır bir kitap okurken böyle tepkiler vermemiştim. Leyla ile Mecnun ve Kardeş Payı tutkunları bilir, hani bir sahne gelir, klişeye ciddi asist vardır ve sen o malum klişeyi beklerken, öyle bir şeyle karşılaşırsın ki nasıl güleceğini bilemezsin, o kadar sever, o kadar şaşırırsın. Sonra gülerken gülerken bir anda bir şey oturur boğazına, gözyaşında boğulurken buluverirsin kendini. Daha da şahanesi, bu ikisi arasında nasıl, ne zaman, ne şekil bir geçiş yaptığını anlayamazsın. Bana sorarsanız, dizilere, filmlere, şarkılara, kedilere, köpeklere ve onlara hissedilen sevginin bizzat kendisine, ağaçlara, çiçeklere ve renklere olduğu gibi, kitaplara da aşık olunur ve fakat bütün bunlara hissedilen aşkın tarifi etten kemikten sevgiliye duyduğun aşkın tarifinden daha zordur çünkü çoğu zaman farkında olmazsın günlük hayatını sarmalayan bu aşkların, o pek sevdiğim şairin dediği gibi, duyarsın, anlatamazsın. Nitekim zor Deliduman'ı anlatmak şimdi ama, deneyeceğim yine de, naçizane. 

Yeni neslin, yani galiba bizim, diline doladığı pek çok unsuru şahane bir üslupla hikayeye yedirmiş Emrah Serbes. Herhangi bir hesaplaşma yok, ki başarısını da buna borçlu zira evet bugüne dair başarılı herhangi bir şey yazmak oldukça zorken romanını yazmak en zorlarından bir tanesi olmalı. Selim İleri'nin dediği gibi, 'genç' bir romanın var olduğunun bir kanıtı Deliduman, bir dönüm noktası. Bugüne kadar okuduklarıma hiç benzemeyen. 

''Her insanı seven birileri bulunur çünkü, budur dünyada kalan son adalet kırıntısı.'' gibi Twitter'da paylaşmalık beylik laflar da var misal, ''Kaybetmeye başlayınca daha büyük oynayan kumarbazlar da böyledir. Bu konu ilginizi çektiyse Dosto Reis'in Kumarbaz'ını okuyabilirsiniz, her şeyi de ben anlatamam size malesef, o kadar vaktim yok.'' şeklinde ayarlar da. ''Hayır! Susmuyorum! Sadece bilgeler ve ölüler susar ama ben çok şükür cahilim ve yaşıyorum ..'' gibi samimi isyanlar da var, ''Sahneye çıkmadan önce özel selamlaşmamızı yaptık kız kardeşimle. Aynı selamlaşmayı döndü babamla da yaptı sonra. Tamamen Freudyen bir zaaf.'' şeklinde şirin tespitler de. Aslında daha pek çok şey var da, beni onikiden vuran galiba güncel kurum ve kuruluşlara ''Küçük Balıkları Yediler Paraları Sökülün Örgütü'' gibi verdiği isimler.

Özetle, Deliduman farklı bir lezzet, şahane bir yolculuk. ''Hediye edilebilecek kitaplar listem''de artık ona da yer var. Sayfa 153'ün dediği gibi, ''Ey insan kardeşlerim, siz de Çağlar İyice'nin nasıl biri olduğunu anlamak istiyor musunuz sahiden?'' O zaman buyrun Deliduman'a. 


Selim İleri'nin yazısı için:

http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/emrah-serbese-acik-mektup-400132











Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'den Defolup Gitmek

Goethe'nin İtalya Seyahati'nden Bize Kalan

Gülümseyen Van Gogh: "Çiçek Açan Badem Ağacı"