''Anne Ben Afrika'ya Taşınıyorum''

"Elif Şafak 'gidebileceğini bilmek'ten bahsetmişti bir zaman... Aslında gitmek istemese de, gidebileceğini bilmeye duyulan ihtiyaçtan söz etmişti. 
Bir tane 'an' seçiyorum bütün şu altı aylık maceramdan:Bir gece yarısı... Tek başına olmanın verdiği endişeden bacaklarım titreyerek çıktığım seyahatin ilk gecesi; bir yol kenarı otelinin bar-restoranında muşamba kaplı yağlı bir masada sunulan yemeğime girişmişim. Ortalık loş, yan masada telefon numaramı almaya çalışan üç Ganalı, kucağımda fotoğraf makinem. Yorgunum, koku yüzünden duş/tuvaletine adım atamadığım odam sebebiyle pisim.  
Çok mutluyum. 
Bir kadınım, 'Afrika'nın derinliklerinde' tek başıma seyahat ediyorum. Sadece seyahat değil yaptığım, ben burada çalışıyorum da üstelik. Evim var, yaşamın bir parçasıyım; burayı tanıyorum, çat pat dilini bile konuşuyorum. Ve tek başıma çıkıp gezebiliyorum. 
Çok mutluyum.
'Gidebileceğini bilmekten' bahsetmişti Elif Şafak... Dünyada böyle bir mutluluğun varlığını tanımak, sadece kendin olmaktan ötürü. Ve gidebileceğini bilmek... Her şeye, her şeyden.''

Henüz bu satırlarla karşılaşmamıştım havaalanında tanıştığım bu kitabı almaya karar verdiğimde. Fakat okurken pek çok kere söylediğim gibi, bu satırları okuduktan sonra yine dedim ''İyi ki çıktın karşıma Esra!''


***

Her zaman olduğu gibi valiz hazırlamayı son dakikaya bıraktığım için yine 3-4 saatlik uykuyla, boyumun yarısını geçen valizim, bir el bagajım ve sırt çantamla sabahın bir kör vaktinde havaalanına giden otobüse yetişmek için çıktığımda bir de yağmura yakalanıyorum. Uykusuz, dolayısıyla şimdiden yorgun, heyecanlı bir yandan hüzünlüyüm. Yolda olmayı bu kadar severken valiz hazırlamaktan neden bu kadar nefret ettiğimi hala çözemedim. Üşenmek değil de, üzerime çöken o hüznü ne yapsam dağıtamıyorum son dakikaya kadar. Neyse ki gitme arzusu her seferinde ağır basıyor da, son dakika da olsa hazır hale geliyor valizler. Bu kez Musa Eroğlu eşlik ediyor hazırlanmama: ''Ben ayrılık istemedim, sebep olanlar utansın.''


Yorgunluk, hüznüme eşlik eden yağmur ve sonunda İstanbul. Atatürk Havalimanı her zamanki neşesinde. Her milletten insan, ellerinde bavullar bir yerlere yetişmeye çalışıyor, sevgililer ayrılamıyor, çocuklar kah ağlıyor, kah gülümsemenize karşılık veriyor. Seviyorum havaalanlarını. Mühim değil, saatlerimi geçirebilirim. O yüzden önemsemiyorum bir sonraki uçağımın 4 saat sonra olmasını. Çantamda üç farklı kitap göz kırparken, kendimi D&R'da buluyorum. Bir bakıp çıkacağım. Çok satanlar, yeni çıkanlar, dergiler, büyükler için boyama kitapları.. Yeni çıkanlarda bir köşeden ''Anne Ben Afrika'ya Taşınıyorum'' diyor biri bana! Düşünmeden uzanıp arkasını çeviriyorum hemen. A-ha! Bir Bilkentli! Hem de benim bölümüm mezunu! Bilkent'i ayrı severim, miladım, can suyumdur o benim. Kitabı karıştırırken çoktan almaya karar verdiğimi fark edip bir an önce okumaya başlamak üzere sabırsızlıkla ödememi yapıp çıkıyorum.


***

''Afrika'ya has bir şey bu, ne zaman en olmadık yerde zor durumda kalsam, orda olmasına asla ihtimal vermediğim kişi aniden belirip yardım ediyor.''

Kitaplara has bir şey bu, ne zaman en olmadık zamanda en olmadık duygularla baş etmek zorunda kalsam, orda olmasına asla ihtimal vermediğim bir kitap belirip yardım ediyor. Evet, yeni çıkanlar reyonundaydı fakat öyle bir yerdeydi ki dikkatli bakmadığınızda yan yana üç tanesi ancak dizilmiş, şahane renklerine rağmen kapağını görmenize imkan verilmemiş bir şekilde sunulduğundan gözünüzden kolaylıkla kaçabilecek durumdaydı. ''Afrika'' deyince çok şükür ki benimkinden kaçmadı. Şimdi, sizin de gözünüzden kaçmasın diye yazıyorum. Belki sizin de ihtiyacınız olan şey burada gizlidir.


Kitabımızın yazarı Esra Hanım kimdir, nedir, necidir, siz de benim gibi merak ederseniz kendisiyle ilgili bazı linkleri aşağıda bulabilirsiniz. Ben daha çok kitaptan bahsedeceğim. Bu kitap bir ''iyileştirirken iyileşme'' hikayesi. Kendiyle ve dünyayla yüzleşebilecek güçte ve cesarette, tabir-i caizse küllerinden doğabilmiş bir kadının, ruhu özgür bir kadının Afrika'da geçirdiği 6 ayın bize samimiyetle yansıması. Gana ile ilgili genellemelerden uzak, mümkün olduğunca objektif ve tecrübeye dayanan dolayısıyla samimi bilgiler de cabası. Gana'da günlük yaşam, kadınların toplumdaki yeri, kölelik dönemlerinin vahşetini sergileyen kaleler, Gana içinde ve çevresinde seyahatler, Gana yönetim şekli ve kabileler ile ilgili anlayabileceğimiz dilde açıklamalar, birbirinden farklı dinlerin bir arada yaşama becerisi, cenaze ve düğün törenleri, Gana mutfağı ve çok daha fazlası, pek çok ilgi çekici detay bu kitapta, büyük bir kısmı birinci ağızdan. Esra'nın hayal kırıklıklarından öğrendikleri ve ikinci bölümde başlayan uluslararası aşk hikayesiyse ön plana çıkmayan fakat hikaye boyunca ara ara kendini hissettiren çok hoş bir dozda hikayeye yedirilmiş. Aşk öyküsü dediysek, yapış yapış, laubali ve ajite bir aşktan bahsetmiyorum. Farklı bir şey, akmış, yolunu bulmuş, gerçek bir şey.

Velhasıl, ben bu kitabı çok sevdim, yayınevinin sloganında dediği gibi, okuduğumda kendimi çok ama çok iyi hissettim. Ağustos 2015 basımı ''Anne Ben Afrika'ya Taşınıyorum'' şu sıralarda yeni çıkanlar arasında. Bi tadına bakın derim.


Ayrıca bakınız:

http://annebenafrikayatasiniyorum.blogspot.de/

https://twitter.com/esravarsani

https://www.facebook.com/annbenafrikayatasiniyorum?fref=ts

http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ayse-arman_12/anne-ben-afrika-ya-ta-n-yorum_29816945

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'den Defolup Gitmek

Goethe'nin İtalya Seyahati'nden Bize Kalan

Gülümseyen Van Gogh: "Çiçek Açan Badem Ağacı"