Nar Tadında Alıntılar Vol1: İlber Ortaylı

İnsan denen yer yer mükemmel, yer yer aciz, son tahlilde oksimoron varlığın en büyük gerzekliklerinden biri de çoğunlukla açgözlülüğü ve hırsı yüzünden kendi içinde muntazaman ve görece huzurla yaşayan yerlere dalıp tüm her şeyi alt üst ederek hırslarını tatmin etmek, sonra da dengelerini bozduğu o yerlerden doğan problemlerin çözümü için düşünüp düşünüp hoop en başa, bozmadan önceki dengeye dönebilmek adına verdiği trajikomik mücadele.. Kaç binlerce yıllık insanlık tarihi, yine aynı basiretsizlik, yine aynı gerzeklik. 

Neyse efenim, Nar Tadında Alıntılar'ı, İlber Ortaylı ile başlatıyorum. Bence pek lezzetliydi, bir de siz bakın bakalım:

Kafa Dergisi Aralık 2015 sayısı İlber Hoca Kafası ''cumhuriyetle mi krallıkla mı yönetilmek istersiniz?!'' yazısından:

'' [...] Ortadoğu diktatörlüklerini anlamak açısından Mısır son derece önemli bir örnektir. Çünkü bütün Arap liderleri Mısır'ın tezgahından geçmişlerdir. Ne kadar Mısır devletleriyle, bürokrasisiyle çatışırlarsa çatışsınlar Kahire ve Mısır halkı onlar için hep bir idealdir. [...]

[...] Libya gibi hiçbir şekilde demokratik altyapısı olmayan bir memlekette bugünkü netice maalesef Kaddafi'nin özlemesini ortaya çıkarmıştır. [...]


[...] Üretimin artmadığı bu devletlerde cumhuriyet rejimlerinin kanun ve anane anlayışı zaman içinde kanunsuzluk ve ananesizlik halini almıştır. Arap dünyası ve Ortadoğu'daki diktatörlerden bahsediyorsak muhakkak Suudi Arabistan örneğinden de söz etmeliyiz. Tarih göstermiştir ki bilhassa körfez ve Suudilerdeki krallık rejimleri bölgedeki sözüm ona cumhuriyetlerden daha sağlam, daha sağlıklı rejimlerdir. İnsanoğlu için bir krallığı cumhuriyete yeğlemek mantıklı bir karar gibi gözükmeyebilir. Ancak bu coğrafyada yaşayan halklara sorulursa vaziyetin böyle olduğu çok net bir şekilde görülebilir. Çünkü bölgedeki tüm krallıklar - cumhuriyetlerin aksine - devletin elde ettiği petrol gelirinin halka belirli bir dağıtım mekanizmasıyla pay edilmesi işini başarabilmişlerdir. Ve altını çiziyorum cumhuriyetler ve liderleri birer birer devrilirken krallıkların Arap Baharı gibi kalkışmalardan ağır hasarlı olsa da salimen çıkmasının en temel sebebi budur. Beğenelim ya da beğenmeyelim hanedanların kendine göre bir meşruiyetleri ve ihtiyaç duyduklarında müracaat ettikleri adetleri var. Tabii ki sendikalizm, sol partiler yoktur. Ama yılın belli zamanlarında kabile liderleri toplanıp kralı bile tenkit edebilirler. Daha demokratik, daha çoğulcu ve daha adil rejimler olması gereken cumhuriyet rejimin Arap dünyasında krallıklardan daha zalim ve otoriter bir hal alışı insanlık açısından utanç vericidir. Ama şu çok açıktır ki bu coğrafyada cumhuriyetler bir cumhuriyet için temel olan kanuni idareyi kuramamışlardır. Kanunun olmadığı yerde de devamlılık söz konusu değildir. Peki, 2015'e veda etmeye hazırlandığımız bugün itibariyla Ortadoğu'da diktatörlerin büyük oranda devrilmiş olması bu coğrafyaya barış ve huzur getirmiş midir? Maalesef hayır. Aksine Irak Saddam'ı, Libya Kaddafi'yi özler haldedir. Esasen kaosun sona ermesi, bölgede huzurun hakim olabilmesi adına çözümü diktatörlerin varlığı  veya yokluğuyla tarif etmek hatadır. Açık açık yazmalıyız. Çözümün iki ayağı var: Birincisi, vaktiyle Britanyalılar ve Fransızların oluşturduğu suni sınırlar doğal bir şekilde olması gereken zemine oturmalıdır. Örneğin; Irak, Osmanlı zamanında üç vilayetle idare edilirdi. Farkında mısınız Irak için bugün belirlenen ideal yönetim modeli de buna yakın bir modeldir. Batılıların ''Ortadoğu'nun Yeniden Kurulması'' dedikleri tam olarak budur. Sınırların tarihi, kültürel ve sosyal gerçekler neticesinde yeniden oluşturulması... Çözümün ikinci ayağı ise genel idarenin sadece orduya ve ordunun başındaki komutanlara tabi olmamasıdır. Arap dünyası şunu aklına koymalıdır doğal, demokratik ve adil olmayan bir devlet idaresi yeryüzünün hiçbir yerinde yönetimde uzun süre kalamaz.''

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'den Defolup Gitmek

Goethe'nin İtalya Seyahati'nden Bize Kalan

Gülümseyen Van Gogh: "Çiçek Açan Badem Ağacı"