Türkan ve Birtakım Nedenler

Öncelikle, böyle şeyler söylenmez. Benim okuduğum, öğrendiğim güzel ahlak, bir elin verdiğini öbür elden saklamanın ve alçakgönüllülüğün erdeminden söz eder. Son derece önemli bulduğum bu özellikler ne yazık ki giderek azalmaya başladı ve azalması oranında da değerlendi. Zira içinde bulunduğumuz çağ bize sürekli kendimizi pazarlamayı öğütlüyordu ve sahip olunan her olumlu özellik piyasa değerimizi artırıyordu, öyleyse modası geçmiş bir takım değerlere takılı kalmak niyeydi? Eğer bir yerlerde birilerine beş kuruşluk faydamız dokunduysa veya örnek bir davranış sergilediysek bunu neden başkaları da bilmesindi? Çünkü bu yüzyılda "başarılı" olmak bunu gerektiriyordu. Öte yandan, her ne kadar böyle şeylerin gizli kalmasına ehemmiyet versem de, birtakım başka nedenlerden ötürü bu kez size bir şeyler anlatacağım, oturup benim gibi edebiyatını yapmak yerine ayağa kalkarak somut değişiklikler yapan sevgili Hale Bayrak (ayrıca bknz. Nesli Çoğalan Peter Panlar ve Ale) gibi insanların affına sığınarak..

Biraz da "her şeyin ve bütün şartların sizden acımasız, kavgacı, aşağılık, kaba, ceberrut olmayı beklediği bir ülkede iyi olmak, nezaket göstermek, zarif olmak başlıbaşına devrimci bir tavır" ve "insan kalma kararlılığının bir göstergesi" olduğu ve bu devrimin bir parçası olanların yalnız olmadığını anlatabilmek için..

***

Dün akşam iş çıkışı evimin yakınındaki markete uğradım, markete yürürken otoparkta bir kedi ağlaması duydum, bakındım ama göremedim. Marketten çıktığımda aynı sesin ısrarla ve daha acı geldiğini fark ettim ve bu kez sesin sahibini de gördüm. Yolunu yurdunu kaybetmiş, acılar içinde kıvranıyor gibi sağa sola koşturuyor, bir yandan arabalardan, insanlardan ölesiye korkarken bir yandan da o korktuklarından çaresizce medet umuyordu. Bu anlattığının bir kedi olduğuna emin misin diyenleri duyar gibiyim, evet, bir kediydi ve durum aynen söylediğim gibiydi. Fiziksel bir acısı olduğunu veya çok acıkmış olabileceğini düşünerek ona yiyecek bir şeyler aldım, ancak aldıklarıma dokunmayı reddederken yanımdan da ayrılmıyor, sürekli bacaklarıma dolanıyor bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Veterinere götürmeye karar verdim ama taşıma kabım yoktu, taşıma kabı almaya markete giderken arkamdan öyle bir çığlıkla feryadı vardı ki onu bırakmamam için resmen ağlıyordu. Geri döndüğümde bıraktığım yerdeydi ama taşıma kabı bulamamıştım ve onu nası götürebileceğimi düşünürken arabaya oturdum ve onun da benle birlikte biraz korkarak biraz da umutla arabaya girdiğini gördüm. Yakalama sorunu kendiliğinden çözülmüştü.

Fakat taşıma kabı olmadığı için bu kez korkma sırası bendeydi zira veterinere 20 km yolumuz vardı ve huyunu suyunu bilmediğim korkmuş ve stres altındaki bu kedi istemeden de olsa kaza yapmamıza neden olabilirdi. Bırakamıyordum da. İçimden gelen sesi dinleyip şoförlük kabiliyetime güvenerek ve yaradana sığınarak emniyet kemerimi taktım, navigasyonu ayarladım, dörtlülerimi yaktım ve yola çıktık. O arabanın içinde gezinirken, ben karanlıkta bir gözüm onda bir gözüm trafikte, korkudan titreyerek ve dualar ederek veterinere varmaya çalıştık. O, artık nasıl bir acı hissediyorsa, kah camdan dışarı bakarak kah kucağımda bana bakarak çığlık çığlığa ağlıyor, ben bir yandan kendimi, bir yandan insanlığı sorgularken bir yandan da sağ salim varabilmek için elimden geleni yapıyor, ağlayıp bir de görüş mesafemi kısıtlamamak için başka bir cephede de savaş veriyordum. 

Neticede veterinere sağ salim vardık, beni ne tırmaladı, ne ısırdı, muayenesi ve iç dış parazitleri yapıldı, ağlaması azaldı, sakinleşti ve biz de veterinerlerle birlikte bütün bu süreçlerde bir sokak kedisi değil bir ev kedisi olduğuna artık emin olduk. Ciddi bir sağlık sorunu yoktu, ama terk edilmişti. Kardeşimin kedisinin doğum yaparken attığı çığlıkları çok geride bırakan o çığlıklarının sebebi terk edilmesi veya kaybolmasıydı. O minik dünyasında yanında huzurlu ve güvende hissettiği sahibinden ayrıydı ve bilmediği bir yerde tanımadığı insanlarla birlikteydi. 

İlk defa başıma böyle bir durumun gelmesinin ötesinde, o çığlıklar kulağımdan gitmiyor. Fiziksel bir acı, o çığlıkların kaynağı olamazmış, Fıstık Hanım'ın doğum çığlıklarını düşündükçe buna daha çok inanıyorum. Ona gerçek bir Türkiyeli gibi Kader veya Umut demedim. Ona Türkan dedim, çünkü muhteşem yeleleri, esasında fıstık yeşili olan ama bana bakarken büyüyen göz bebekleriyle birer zeytine dönüşen buğulu gözleri (ayrıca bknz. Shrek'teki Çizmeli Kedi), sokulganlığı ve güzelliğiyle gerçek bir Türkan'dı o. 

Gecenin sonunda çok istememe rağmen Türkan'ı evime götüremedim, güvendiğim bir arkadaşıma emanet ettim, o da sağ olsun evini açtı. Şayet sokağa atılmadıysa, sahibini bulmak için uğraşıyoruz. Gerçekten terk edildiyse, ki üzülerek durumun bu olduğunu düşünüyorum, ona yeni bir yuva arıyoruz. 

***

Bir sosyal bilimci ve edebiyat sever olarak, Türkan'ın durumunu ağır romantik tecrübe ettim, farkındayım. Öte yandan, bütün bunları bilmenizi istedim. Zira ben ne çok zenginim, ne de vaktim bol. Ne çok iyi bir insanım ne de örnek bir vatandaş. Ben sadece sıradan bir vatandaş, akademik camianın en alt tabakasında insan gibi yaşamaya çalışan bir küçük araştırma görevlisiyim. İnsanım. Çaresizliğin çığlığını duyduğumda arkamı dönüp gidemiyorum. Çok güçlü, çok cesur da değilim. Bana bunu yaptıran sadece insanlığım. Çok şükür ki insan kalabilmişim. Ama en başında da söylediğim gibi, bütün bunlar artık o kadar nadir görünen şeyler ki, zaten olması gerekenleri yapanlar melek ilan ediliyor. 

Peki ya ihtiyaç sahibi, çaresiz diğer insan ve hayvanların çığlıkları? Açık yüreklilikle ve yukarıda da belirttiğim üzere birtakım hayırlı olduğunu düşündüğüm sebeplerden ötürü söylüyorum ki; Türkan meselesi okyanusta bir damla bile değil bunun bilincinde olalım, ama ben aristokrat kaygılarla yalnızca belirli kesimlere değil, çaresizlik içinde olan herkese ve her yere gücüm yettiğince elimi uzatmaya çalışıyorum. Herhangi bir ayrımcılık yapmadan, elimden geleni yapmaya çalışıyorum. 




Peki ya siz? 

Ayırmadan, bölmeden, sağa sola çekiştirmeden, acı yarıştırmadan, çaresizliğin var olduğu aşikar olan herhangi bir yere elinizi uzatabiliyor musunuz?

Yorumlar

  1. kıyıda köşede kalmış güzel bir blog bu arada yazılarınıza bir göz attımda gayet okunası :) bende bu aralar bir blog yazıyorum göz atarsanız sevinirim https://kitsunie.wordpress.com/2017/04/07/birkac-satir-yazip-cikacagim/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. merhaba, çok teşekkür ederim, size de iyi çalışmalar dilerim :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'den Defolup Gitmek

Goethe'nin İtalya Seyahati'nden Bize Kalan

Gülümseyen Van Gogh: "Çiçek Açan Badem Ağacı"