''Feminist misin kızım sen?!''

''Feminizm erkek düşmanlığı değildir. Feminizm cadalozluk, şirretlik, edepsizlik değildir. Bu algı bilerek yaratılıyor ki söylenenler, söylenecekler değersizleştirilsin ve daha baştan dinlenmesi engellensin.''
                                                                                                                 Kadının Fenni

Liseye yeni başladığım seneydi. Her biri farklı okullardan gelmiş yeni yetme liseliler olarak birbirimizi tanımaya, anlamaya çalıştığımız, bunun için de tenefüs aralarında, boş derslerde fırsat buldukça edebiyattan müziğe, siyasetten tarihe pek çok konuda sohbet ettiğimiz, birbirimize sorular sorduğumuz tatlı heyecanlarla dolu güzel zamanlardı. Bir seferinde erkek bir arkadaşımla sohbet ederken, bir noktada bana ''Feminist misin kızım sen?'' diye çıkıştığını hatırlıyorum. O zamanlar siyaset bilimine henüz giriş yapmamış, ''feminist'' kelimesini sadece o yılların meşhur ''Havuç!'' lu ''Mutfak!''lı dizisinde hakaret niyetiyle iki kardeşten biri diğerine söylerken duymuşluğum vardı. Saf saf bunu bana soran arkadaşıma feministin ne demek olduğunu sormuştum. Haksızlığı bir türlü hazmedemeyen, ve her nedense bu haksızlığın okuldan eve, sokaktan sınıfa her mecrada, kendimi bildim bileli her yaşımda, kız çocuklarına yapılıyor olduğunun farkına varan ve bunu da her fırsatta dile getiren bir garip ''çıkıntı''ydım o zamanlar. Konu şahsen beni ilgilendirmese de, ortada bir haksızlık varsa muhakkak müdahil olur, her seferinde de en çok ben suçlu olur, hızla kalktığım yere çakılırdım. Hala çakılırım. 

Aradan yıllar geçti, ben feminizmin ne olduğunu ve ne olmadığını öğrendim. Her geçen yılda daha çok ve daha farklı şekillerde feministlikle suçlandım. Artık ''feministlikle suçlanmak'' ne demekse. Üniversitede ödev olarak hazırladığım bir sunumun power point slaytlarında pembe kullanmış olmamdan ötürü bile suçlanmışlığım var. Kadınların problemlerini fırsat buldukça dile getirdiğim için çok komik şekillerde aşağılanmaya, susturulmaya çalışıldım, erkek düşmanı olmakla suçlandım, üstelik de erkeklerle birlikte kadınların da farklı ve hatta bazen çok daha acı şekillerde bu problemlerin kaynaklaklarına hizmet ettiklerini de açıkça söylememe rağmen. Kadınların kadınlıklarından, renklerinden, ailelerinden vazgeçmeden, birer Demir Lady'ye dönüşmelerine gerek kalmadan toplumda var olabilmeleri gerektiğini savundum. Sonra yıllar geçtikçe kendimi anlatmaya çalışmaktan yorulmaya başladım. Düşüncelerimin değişmesinden ziyade, edepsiz ve mantık dışı diyaloglarla baş etmeye çalışmaktan yoruldum. Daha belki de en başında yorgun düştüm.


Zaman akıp gitmeye, kadınlar için işler daha iyiye gideceğine, bilakis daha da zor hallere evrilmeye devam etti. Ben de bu zorluklarla mücadeleye daha hazırlıklı olabilmek için didinmeye devam ettim, görece sessizce. Bu yolda arşınladığım yollardan birinde, yine bir havaalanı kitapçısını gezerken yeni çıkanlarda karşılaştığım Kadın'ın Fenni, henüz ismini okuduğum anda söz konusu yorgunluğumu hatırlattı bana. Kitabı elime aldığım o an, her nedense yine o ses yankılandı zihnimde ''Feminist misin kızım sen?!'' Kitabın arkasını çevirdiğimde, yazarın bir süre önce haberlerde okuduğum bebeğiyle duruşmaya giren kadın avukat olduğunu anladım. Sayfaları karıştırdığımda kendisinin kitabın ismiyle ilgili düştüğü notla karşılaştım: ''Aslında kitabımın adını 'Kadının Fendi' koyacaktım. Ne var ki fent kelimesi hile, düzen, desise anlamına gelmektedir. Bir kadının bir erkeği ancak hile ve düzenbazlık ile alt edeceğini ima eden ve her zaman kadınların erkekleri oyuna getirdiğini ve kurnazlık ettiğini vurgulayan, bir anlamda kadını yeren bu söz öbeğini kullanmak istemedim. 'Kadının fendi' her ne kadar bugün etimolojik anlamda dönüşmüş ve kadını övmek ve yüceltmek için iyi anlamda kullanılıyor olsa da ben hile anlamındaki fent kelimesi yerine, bilim ve bilgi anlamına gelen 'fen' kelimesini tercih ettim. 'Fen' kelimesi Arapça kökenli olup 'beceri, hüner, marifet' demektir ve 'fenna' 'becerdi, zor işin üstesinden geldi' demektir.'' Bunu da okuduktan sonra, kelimelerin kudretinin farkında olan ben, kitabı almaya ve bir an önce okumaya karar verdim. Zira bu kadın kelimelerin öneminin farkındaydı ve ne yazdığını bilen birine benziyordu.

Okudukça haklı olduğumu gördüm. Dikkatle seçilmiş kelimeler, net ifadeler ve tanıdık serzenişler. Bizzat tecrübeleri, hukuk kariyerinde şahit olduğu, duyduğu hikayelerle konuların anlaşılmasını kolaylaştırırken, entelektüel arka planını da büyük bir mütevazilikle hissettiriyor. Kitabın ilk bölümünde kadınların ortak dertlerinden, mutsuzluklarından ve mutluluklarından, hayattan beklentilerinden, birbirlerine ettiklerinden, erkeklerden çektiklerinden, anne olmak ve çalışan anne olmanın hallerinden, kayınvalide sorunsalından ve mükemmelliyetçilikten, sıkmayan, anlaşılır, net ve coşkun ifadelerle bahsediyor. Çekinmeden fikirlerini dile getirirken kimseye saygısızlık etmiyor. İkinci bölümde kadınları ilgilendiren yasaları ve sosyal medyaya yansıyan bazı annelik hallerini ele alıyor. Bu bölümde ayrıca feminizmin ne olmadığını da şahane bir şekilde anlatıyor, ki bilinçli ya da bilinçsiz elinize geçerse şayet bu kitap, 177. sayfaya koşturup önce burayı bi okumanızı öneririm. Üçüncü bölümdeyse, pek çok kitaptan farklı olarak mercek altına aldığı problemlere çözüm önerileri sunuyor, yabancısı olduğumuz hukuk dünyasıyla ilgili tüyolar veriyor ve ilgili kanunları sıralayarak kitabı bitiriyor. 


Bu kitabı okumadan önce hukuk dünyasından ve özellikle avukatlardan pek haz etmezken, bu konudaki duygu ve düşüncelerimi temelden sarstı ve neredeyse beni hukuk fakültesinden kaçtığım için pişman olmanın eşiğine getirip bıraktı. Kitapla ilgili en önemli şeylerden biriyse, hakkını aramaktan vazgeçmemen, susmaman, yorulmaman gerektiğini ısrarla vurgulaması. Sessiz kalırsak maruz kaldığımız zulmün artarak devam edeceğini, haklarımızı talep etmekten, konuşmaktan, anlatmaktan vazgeçmememiz gerektiğini söylüyor bize. Galiba en çok da daha yolun başında yorulmuş ben ve benim gibilere. Kadının Fenni, kadınlarla birlikte erkeklerin de bir tadına bakması gereken, uyanışlara vesile olabilecek, pek çok şeyi ve en önemlisi birbirimizi anlamamıza yardımcı, hepimizi anlatan ve bugünümüze hitap eden bir kitap. Benim içinde bulduğum güzelliklere bir göz atmak, belki yenilerini kendiniz keşfetmek istersiniz diye yazdım, sevgiyle ve umutla.


Ayrıca bakınız:

http://avukatfeyzaltun.blogspot.com.tr/ 
https://twitter.com/Feyzaltun
https://instagram.com/feyzalt/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'den Defolup Gitmek

Goethe'nin İtalya Seyahati'nden Bize Kalan

Gülümseyen Van Gogh: "Çiçek Açan Badem Ağacı"