Kimliği Belirsiz Aforizmalara Karşı: Nar Tadında Alıntılar

Efendim, sosyal medya ile hayatımızda popülerleşen kavramlardan biri oldu ''aforizmalar''. Önü arkası olmayan, bir bütün halindeyken pek şahane olan metinlerden arzuya göre cımbızlanıp şartlara göre servis edilen zavallı güdük kelimeler ve cümleler topluluğu çoğu zaman karşımıza çıkan. Üstelik de kaynak gösterilmeden, kimin söylediği, yazdığı belli olmayan, çoğu zaman bambaşka isimlere atfedilen, yanıltıcı paylaşımlar.. Bir elinde tableti bir elinde kısır tabağı annelerimiz, teyzelerimiz hatta babaanne ve anneannelerimiz, aklı havalarda atarlı laflar sokuşturma derdinde ergenlerimiz, iş hayatının yoğunluğundan bıkmış nefes arayan hanımefendilerimiz, beyefendilerimiz, bir elinde kitabı bir elinde telefonu gecenin bir yarısı bir türlü uyku tutmayan Merve'miz ve daha nicelerimiz.. Hangimiz yapmadık ki? Kah Mevlana, kah Nejat İşler diye diye o sözleri hangimiz hayatımızın bir döneminde paylaşmadık ki? İtiraf edelim, yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Ben de yapıyorum. Fakat önemli bir farkla, artık kimin söylediğine emin olmadığım, kaynağını bilmediğim şeyleri mümkün olduğunca paylaşmıyorum. Bir de, önü arkası belli olmayan şeylerden artık eskisi gibi hoşlanmıyorum. Cımbızlanmış parçaların değil, bütünün peşindeyim bir süredir, özellikle o çok sevdiğim ''Şunu öğrenmelisin: Sen bir işe yaramaz değilsin, seni senden alan toplumdur.'' sözünün Tezer Özlü'ye ait olmadığını öğrendiğimden beri.. Tezer Özlü'nün Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Yaşamın Ucuna Yolculuk isimli kitabını okurken karşıma çıktı ve sözün asıl sahibinin Peter Weiss olduğunu böylelikle öğrenebildim. Üstelik makalenin tamamı bu cümleden çok daha çarpıcı, doyurucu ve güzeldi.

İşte bu yüzden, Nar Tadında Alıntılar'ımla bundan sonra bazı bazı karşınızda olacağım. Koca bir kitabı veya makaleyi paylaşmayacağım tabi ki, fakat o çok sevdiğim cümlenin önünü arkasını, nereden gelip nereye gittiğini mümkün olduğunca göstermeye çalışacağım. Tabii ki nereden alıntıladığımı bizzat belirterek. Şimdi sizleri son cümlesiyle beni çarpan, ama geriye dönüp baktığımda ilk cümlelerin temelinde yükselen ve kıymeti artan ilk alıntımla başbaşa bırakıyorum, afiyetle efenim: 




''Bildiğim bir şey var: Savaşta hep akıl kaybeder. Ne çare ki, savaş, insanın yeryüzündeki yaşamıdır... Savaşta belki devletler, ülkeler bazı şeyler kazanabilirler. Ama insanın savaşmaktan elde edebileceği tek kazanç, yaşamak: belki bir de kendisini anlamaktır.


Savaşı hatırlamak barışın sigortasıdır çoğu zaman. Daha vurucu olarak ifade etmek istersek; bir Guernica, bin uçaktan daha güçlü, daha etkilidir... Ben farkındalığı arttırmak için yazmanın toplumsal vicdanı oluşturmak için vazgeçilmez bir gereklilik olduğunu düşünenlerdenim. İşte bu yüzden edebiyatı uysallaştırıp iğdiş edenlere, isyana açılan büyük kapısını kapamaya çalışanlara öfke duyarım.

Her insanın, doğumundan ölümüne kadar süren, kısa ya da uzun bir ömrü vardır. Ama herkesin bir hayatı yoktur. Bir hayatımız olmasını istiyorsak, önce onu edinmeliyiz.

Hayat, biyolojik bir zorunluluğu yaşamaktan öte, yaptıklarımızın toplamıdır. Eğer bir hayat edinmek istiyorsak ya da edindiğimiz bu hayatın figüranı olmak istemiyorsak, mutlaka okumalıyız. Okumak, bize yaşamak istediğimiz hayatlar armağan eder...

İnsan hayatı, okunması gerekli kitapların yanında çok, ama çok kısadır.''

Mehmet Eroğlu, OT Dergi, Kasım 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'den Defolup Gitmek

Goethe'nin İtalya Seyahati'nden Bize Kalan

Gülümseyen Van Gogh: "Çiçek Açan Badem Ağacı"