İlk Bakışa İthafen

Bir şeyi ilk kez görme hakkın tektir, bir kez kayıtlarına geçti mi, artık geri dönüşü yoktur. Bu yüzden ilk bakışa paha biçilemez. Bu yüzden ilk kez geldiğim bu ülkede ve bu şehirde ilk baktığım her an çok değerli, zira yarınlarda hiçbir şey ilk anki gibi olmayacak, duygu çöplüğü baktığım her yeri gölgeleyecek.

İlk bakışın önemine ithafen, tüm heyecanım ve cehaletimle Almanya'nın bu eski başkentine geldim geleli hissettiklerimden minik fakat gerçek bir kesit sunacağım bugün sizlere, sevgiyle.

Doğa ve çocuk sevgisi anneannemden, gezgin ruh anneannemin annesinden miras kalmış bana. Algıda seçiciyim, kuş ve çocuk seslerini, rengarenk çiçekleri ve yeşilin binbir tonunu hiç affetmem baktığım her yerde seçerim. Baktığım yerde bütün bunlardan en az birini görmem, içimdeki kelebekleri uçuşa geçirmeye yeter de artarken, birden fazlasını görüyorsam eğer kelebekler çılgına döner, içimden taşar, uçar, coşar. 

Buraya geldiğimden beri tüm kelebeklerim çılgına dönmüş durumda. Perdelerimi kapatmıyorum uyurken, ki sabah uyandığımda ilk gördüğüm bana gülümseyen ağacımın yaprakları olsun. Uyumadan önce odamın duvarlarına düşen gölgesini de severim ben Yavuz ağacın, bilirsin.. Arızalı ayaklarıma rağmen geldiğimden beri her gün yürüyüşe çıkıyorum, ki yeşilin binbir tonunda ruhum dinlensin. Yürüyüş yaparken telefonuma değil etrafıma bakıyorum, ki babası koşarken yanında bisikletine binerek, önünde özel pusetinde huzurla uyuyarak babasına eşlik eden sarı-mavi çocukları görebileyim. 

Yaşadığın yer önemlidir, zamanla etkileşirsin. Şehirleşme, ciddi bir iştir; fark etmezsin, ruhuna sirayet eder. Seni sen yapan en önemli unsurlardan biridir. 
''Türkiye'de şehir yok. Bizim bir ülkemiz var ama şehrimiz yok. Şehir dediğin şey şöyledir, kaldırımlar olur bir kere şehirde, bizde kaldırımlar yoktur. Bir şehirde eğer kaldırım yoksa, o şehirde insanın değeri yoktur. Kaldırımın olmaması demek şu demektir; bizim ülkemizde en kıymetli insan, evliyasından sanatçısından filozofuna kadar külüstür bir araba kadar bile değerli değildir. Parklarımız yok. Park dediğin şey şudur; 50 dönüm olur ve şehirde üç tane olur, bazısı 75 dönüm bazısı 100 dönüm olur. Park şu işe yarar; çocukların koşar. Şu anda biz koşamayarak büyümüş çocukların çıldırdığı bir ülkede yaşıyoruz.'' 
derken Murat Menteş ne demek istiyordu, şimdi çok daha iyi anlıyorum. İster istemez kıyaslama yapıyor, imreniyorum. Bir profesyonel değilim, bilmiyorum, ama belki de mesele çok sevdiğim dostumun söylediği gibidir: ''Onlar sıfırdan o noktaya geliyorlar, biz orada gelişeni alıp monte etmeye çalışıyoruz.'' Bir profesyonel değilim, bilmiyorum gerçek şehirlere sahip olabilmemiz için nereden ve nasıl başlamalıyız, ama bir yerden başlamak için çok ciddi sebeplerimiz var, biliyorum. 





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'den Defolup Gitmek

Goethe'nin İtalya Seyahati'nden Bize Kalan

Gülümseyen Van Gogh: "Çiçek Açan Badem Ağacı"