Almanlar, Burada Yaşayan Türkler ve Kürtlerle İlgili

Almanya'daki ilk günüm. Boyumdan büyük iki valizim ve iki güne dayanan uykusuzluğumla yurt kaydımı yaptırmak için sırada bekliyorum. Bitmek bilmeyen Alman bürokrasisiyle ilk günden tatsız bir tanışma. Mesai saatleri öğleden sonra dörtte bitiyor, sonrasında kurallar için yaşayan bu insanlara parmak kımıldatamazsın. Benim kaydım yetişmedi, saat beşe geliyor, dolayısıyla kaydım bitse de yurda gittiğimde anahtarlarımı alacak yetkiliyi bulamayacağım. Ya direk bir otel arayacağım kendime ya da yurda gidip şansımı deneyeceğim. Kısıtlı öğrenci bütçemle otele para vermek istemiyorım, gittiğimde kimseyi bulamayacağımı bilsem de bir şansımı denemek istiyorum. Kendimi ve valizlerimi sürüye sürüye yurdun sokağını buluyor, kapısına gidiyorum fakat kapı duvar. Gitmekle kalıp biraz beklemek arasında bocalarken kapı açılıyor ve sapsarı saçlarından, beyaz tenlerinden ve renkli gözlerinden Alman oldukları belli olan üç kişi çıkıyor ve merakla bana yaklaşıyorlar. Durumu anlattığımda, ikisi kocaman valizlerimi sırtlanıyor, diğeri de benim için yurt müdürünü arıyor ki anahtarlarımı alabilelim. Henüz yeni tanıştığım bu üç arkadaşım işlerini bırakıp bana yardım edebilmek için dört dönüyorlar. Mesai saati dışında rahatsız edilmekten son derece sinirlenmiş olan yurt müdürünün azarlarına ve hakaretlerine maruz kalmalarına rağmen, anahtarlarımı alıyorlar ve beni odama kadar getirip bırakıyorlar. 

***

Almanya'daki ilk haftam. Nerede ne var, nereden alış-veriş yapılır, nerede yemek yenir henüz bihaberim. ''İstanbul Kebap'' yolun ilerisinden bana göz kırpıyor. Çok acıkmışım, susamışım ki açlıktan daha büyük problem benim için zira her suyu içemiyorum, gidiyorum bu Türk mekanına. Güleryüzlü bir abi karşılıyor. Samimi. Öğrenci olduğumu öğreniyor, geldiğimden beri su konusundaki acımı paylaşıyor ve bana hem indirim yapıyor hem ikramda bulunuyor. Türkiye'de ilk tercihim olmayacak olan Hamidiye su, bu güzel insanlarla birlikte o günümün mutluluğu oluyor.

***

Almanya'daki ilk ayımı devirmişim. Artık ilk günlerden daha tecrübeliyim. Sokakları daha bir güvenle adımlıyor, ne yöne gideceğimi daha iyi biliyorum. Dersten çıkmış, postaneye gitmek üzere yürüyorum. Bütün günün yorgunluğu minik bir bebek fil olmuş, omzuma tünemiş. Nasıl bir acıkmışım belli değil. Ne yesem diye düşünürken başımı sağa çevirdiğimde bir Arap kafesi görüyorum. Falafel, humus, döner.. Ayaklarım beni oraya götürüyor, ne yiyeceğimden pek de emin değilim ama helal olduğunu düşündüğüm için lezzet konusunda bir şans vermek istiyorum. Yine güleryüzlü bir abi, Kürt olduğunu öğreniyorum, Iraklı. Ne istediğimi bilemediğimi anlayınca, tatmam için bana örnekler sunuyor, karar vermeme yardımcı olurken öğrenci olduğumu öğreniyor. Benim yaşlarımda olan oğlundan ve kızından bahsediyor. Kasada ödeme yaparken, indirim yapamadığı için özür diliyor sanki; dükkan sahibi olmadığını, kalp krizi geçirdikten sonra kendi dükkanını satıp burada çalışmaya başladığını anlatıyor. Gözlerinde hüzün var. Çay ve tatlı ikramı için ısrar ediyor, öylesine samimi. Kalıyorum, bana göre pek de acı olan çayı, pek şirin kulplu ince bellide içiyor, tatlımı yiyorum, huzurla. Sarıp biraz da yanıma tatlı veriyor fazla fazla. Başka herhangi bir ihtiyacım olduğunda her zaman yardımcı olabileceğini söyleyerek uğurluyor beni, öylesine babacan.

***

Bu minik ve çok kıymetli anlar, geldiğimden beri dört bir yanımdalar. Oysa ne çok hikayeler, önyargılı tanımlamalar, genellemeler dinledim buraya gelmeden önce; Almanlar, burada yaşayan Türkler ve Kürtlerle ilgili.. Kendimi onlara teslim etmemeye çalışarak geldim, ama insanoğlu işte savunma mekanizması çalışacak ya, hep aklımın bir köşesindeydiler sinsi sinsi. Fakat bir kez daha yanıldıklarını gördüm genelleme sahiplerinin, onlar için ne acı.

Polyana iyimserliğinde değilim. Biliyorum, o kötü niyetli, kötülüklerle dolu insanlar bir yerlerde yaşıyorlar ve devam ediyorlar kötülüklerine. Onların varlıklarını inkar etmiyorum, onlarla hiç karşılaşmadığımı da söylemiyorum. Ben sadece şunu çok iyi biliyorum; kötülük ırkta, cinsiyette veya milliyette değil, o insanın içinde. Kimse Alman, Kürt, Türk olduğu için kötü değil. Hak etmiyor haksız genellemeyi hiçkimse.











Yorumlar

  1. Öncelikle tebrik ediyorum güzel örnekler vermişsin güzel bi yazı olmuş.Sanırım bunu yazma amacın etrafta duyduğun ırk içerikli hakaretlerden diye tahmin ediyorum.Küfüre ben şahsen karşı değilim yerinde kullanılabileceği kanaatındeyim tabi insanların ırkına hakaret etmek çok yanlış.Ediceksen şahsiyet üzerine konuş dimi :P.Zaten bu tarz ayrımı yapan insanların bile çevresinde mutlaka o ırktan arkadaşları oluyor.Olabiliyor değil oluyor tabi bu insanlar dediğim kavramı bi gurup insanı ayırarak söylüyorum(çok aşırı asosyal olanlar).Bende arada edebiliyorum o tarz hakaretleri yanlış olduğunu bile bile.Ama içten içe yanlış olduğunu biliyorsun işte.Neyse sonuca varıcak olursak genelleyerek bir ırk veya milliyet üzerinden konuşmaktan sakınmak gerek.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'den Defolup Gitmek

Goethe'nin İtalya Seyahati'nden Bize Kalan

Gülümseyen Van Gogh: "Çiçek Açan Badem Ağacı"