Yağmurlu Bir Öğleden Sonra

Benim okullarım hep şehirden uzakta oldu; ilkokulum ve lisem geniş bahçeleri olan şehrin gürültüsünden uzak yerlerde servisle gidip geldiğimiz mesafelerdeydi, üniversitelerim kampüs üniversiteleri. Geniş bahçeleri, bahçelerinde yeşil alanları, ağaçları ve çiçekleri olan güzel okullardı, şanslıydım, benim gibi biri için şahane! Biz de arkadaşlarımla bu bahçelerin nimetlerinden yararlanmayı ihmal etmedik tabi mevsimine göre; kah karlarda taklalar aştık, kah çimlerde şakalaştık, kah ağaçların, çiçeklerin içinden fotoğraflarla anılarımızı süsledik. Tek bir şey vardı ki kimseyi ikna edemediğim: yağmurlu havalarda dışarı çıkmak!


Siz şemsiye tutkunları bilmezsiniz yağmurun saçlarınızdan süzülmesinin, kirpiklerinizden yol bulup gözlerinizle buluşmasının ne harika bir duygu olduğunu. Yağmur damlalarının pıt pıt ellerinize inmesi, göğe bakmak için kaldırdığınız başınızın pıtır pıtır okşanması... Yağmur damlalarıyla birlikte inen meleklerin sesleri, yağmurun huzuru, temizliği ve ah o güzelim kokusu... Siz beni klişe romantizm tutkunu olmakla itham edenler, siz de bilmezsiniz bütün bunların ne şahane duygular olduğunu, ne kötü... 

Evet, ben yağmur aşığı, klişe romantizm tutkunu bir türlü ikna edemedim bugüne kadar kimseyi benimle yağmur altında bu güzellikleri paylaşmaya... O'ndan başka!

Vakit öğle sonu, okulun bitmesine iki dersimiz kalmış. Yağmur yağıyor, ama nasıl yağıyor! Tenefüs zili çaldı, içim kıpır kıpır. Bakınıyorum etrafıma ama, biliyorum yine gelmeyecek kimse benle. Ama kafama da koymuşum, bu yağmur kaçmaz! Koridora adımımı atmamla çığlık çığlığa adımın yankılarını duymam bir oluyor. Hemen sesi tanıyor, aynı şekilde karşılık veriyorum sesin tam olarak nereden geldiğini anlayamasam da. Her şey birkaç saniye içinde oluyor, koca okulda birbirimizi buluyoruz, gözlerimiz parlıyor ikimizin de, gülüşerek bahçeye atıyoruz kendimizi ve yağmurun kollarında bir tenefüslük sürede çocuklar gibi eğleniyoruz birlikte, tek bir kelime konuşmaya gerek bile duymadan. Dönüşte okula girerken belalı müdür yardımcımızla karşılaşıyoruz, ''Kızım siz deli misiniz?'' diyor o pek otoriter kalın sesiyle. Kıkırdıyoruz. Bize o soruyu soran o pek otoriter sese nasıl anlatalım ki şimdi yağmuru?

Hayat sizi savurur, oradan oraya vurur. Bazen öyle olur, hengameler arasında kaybolurken, bazı sevdiklerinizi de kaybedersiniz farkında olmadan, göremez, görüşemez olursunuz. Ama işte bazıları vardır, yıllarca görüşmeseniz bile, karşılaştığınızda bir gün bir yerde, kaldığınız yerden devam eder, birlikte kıkırdayarak merdivenlerden çıkmaya devam edersiniz. Benim altın kutum, benim güzel arkadaşlarım. Sanıyorum ben bu hayatta en çok onlardan yana şanslıyım. Biz dün aynı merdivenlerde kıkırdamaya yeniden başladık. Yağmur çok güzel, gelsenize.. :)




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'den Defolup Gitmek

Goethe'nin İtalya Seyahati'nden Bize Kalan

Gülümseyen Van Gogh: "Çiçek Açan Badem Ağacı"