Kış Kokusu

Nasıl anlarsınız kışın geldiğini? Boynumuza başımıza dolanmaya başlayan atkılar, bereler? Rengarenk eldivenler? Kar taneleri? Hayır, hiçbiri. Kışın geldiği, kokusundan anlaşılır ezelden beri. Başka yerleri bilmem, ama benim diyarıma bugün itibariyle kış geldi, içime çektim mis gibi kış kokusunu bugün. Öylesine içten, öylesine samimi. Ne sonbaharın hüzünlü yaprakları, ne ilkbaharın neşesi, ne yazın davetkar güneşi, ille de kış romantizmi. 

Evet, ben kış çocuğuyum. Aralık benim ayım, kar benim beyazım. Her kış en çok üşüyen belki de benimdir, öyle çok sıcak severim, ama hayır, ille de kış, benim mevsimim. İlkokulda dizime gelen karlarda taklalar atarak eğlendiğim o günler, çocukluğuma dair belki de en neşelileri. Ben ilk, kışın aşık oldum. En romantik günlerimi kışa borçluyum. Evet, ben kış çocuğuyum.
Bilkent Üniversitesi merkez kampüs, Ankara

Yine de bazen, kışın da çaresiz kaldığı yıllar oldu; mutsuzluk, çaresizlik kar taneleri olup üzerime çöktü. Öyle bir kış günü. Ankara karlar altında, pamuk pamuk. Nasıl üzgünüm belli değil. Zaten hayatımda yolunda gitmiyor hiçbir şey, bir de üstüne tartışıyorum en sevdiğim arkadaşlarımdan biriyle. Ne yöne gitsem, ne yapsam şaşırmışım. Kar da yağıyor zaten, açıyorum müziğin sesini basıyorum gaza. Duymuyorum, görmüyorum hiçbir şey kardan başka. Ankara benim. Hüzün benim. Kime ne? Nice sonra telefonumun sesini fark ediyorum, çalmış defalarca. Bakıyorum, açmıyorum. Bir süre sonra ısrarla çalmaya devam ettiğini görünce, kısıyorum müziğin sesini, açıyorum artık. Dünyanın en sinirli ve kararlı sesi, bir o kadar sakin, ''Beş dakika içinde yurdun önünde olacaksın.'' deyip şak diye kapatıyor. Emir kipi ve telefonun yüzüme kapanmasının anlamı, ikili ilişkilerde tahammül sınırlarımın ciddi zorlanması. Ve fakat o an ben gözyaşımı silip dönüyorum yurdun önüne beş dakika içinde. Bir posta azar da orda yiyor, odama çıkıyorum tıpış tıpış.  

İkiyüz metre önümü göremeyecek kadar yağan kar, karanlık, bir de üstüne gözyaşımın görüşümü engellemesi, mutsuzluğum, isyankar ergen kafam ve Ankara trafiği. Bütün bunların birleşimi, o gün benim hayatıma mal olabilirdi, şayet o gün beni umursayan bir sevenim ve sevdiğim olmasaydı. Ben o an farkında olmasam da, kış bana güzel yüzünü bir kez daha gösterdi. ''Allah korumuş'' diyorlar ya, hah, işte Allah bizi çoğu zaman böyle koruyor, sevdiklerimiz eliyle. En kötü anda, en çaresiz zamanda uzanıveriyor o eller, umutla. 

Evet, ben kış çocuğuyum. En güzel haberlerimi kışın aldım, en güzel insanlarla kışın tanıştım. En güzel kitaplarımı kış gecelerinde okudum, en güzel meyveleri kışın yedim. En berbat şehirlerin kışla güzelleştiğini gördüm, dünyanın en depresif şehirlerinden birinin karla neşelendiğine şahit oldum. (bknz. Binghamton, NY :) ) Kışın yavaşlığını, sükunetini, o bilge kaplumbağa edasını çok ama çok severim. Her mevsim sevecek bir şeyler bulurum elbet, ama kışı bir başka severim. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'den Defolup Gitmek

Goethe'nin İtalya Seyahati'nden Bize Kalan

Gülümseyen Van Gogh: "Çiçek Açan Badem Ağacı"