Gülümseyen Van Gogh: "Çiçek Açan Badem Ağacı"
1890 yılının sıcak bir temmuz günü tek başına çıktığı
gezintilerden birinde göğsüne bir kurşun sıkarak yaşamına son vermek ister Vincent
van Gogh. Kim bilir, belki de pişman, yaralı halde kaldığı hana dönmeyi
başarır. Ancak doktorunun ve haberi duyar duymaz gelen küçük kardeşi Theo’nun tüm
çabalarına rağmen hayata veda eder.
Sanat hayatı boyunca onu hep destekleyen küçük kardeşi Theo,
ağabeyinin ölümünden sonra felç geçirir ve çok geçmeden o da hayata gözlerini
yumar.
Geride Vincent van Gogh imzalı yüzlerce eser, Theo’nun eşi
Jo ve oğulları küçük Vincent kalır.
***
Amsterdam’ın güneyinde, Museum Square denilen bölgede
bulunan üç önemli müzeden biri Van Gogh Müzesi. 1973 yılında açılmış ve 2015
yılında Hollanda’nın en çok ziyaret edilen 2. müzesi olmuş. Yeniyetme bir
sanatsever olarak, Van Gogh Müzesi benim de ikinci durağım olmuştu.
Yorgunluğuma rağmen büyük bir keyifle gezdiğim bu müzeden bana kalan en güzel iki
şeyi paylaşacağım bugün. Bunlardan ilki müzenin sonuna doğru karşıma çıkan
“Almond Blossoms” yani “Çiçek Açan Badem Ağacı” isimli tablo oldu.
Bir sanat simsarı olan Theodorus van Gogh ve ağabeyinin
mektuplarında “Jo bende mükemmel bir
izlenim bıraktı, o çok sevimli, çok sade ve cesur.” diye söz ettiği Johanna
van Gogh-Bonger, ilk ve tek çocuklarına amcasının adını vermişlerdi. Amca
Vincent, bu ufaklığın dünyaya gelişinden öyle çok etkilendi ki onun için bir
tablo yaptı: Almond Blossoms.
Sahip olduğum sınırlı birikim ve sanat konusundaki
eğitimsizliğimin de farkında olarak elbette bu büyük ressamın eserlerini değerlendirme
hadsizliği yapmayacağım. Ancak, Van Gogh’un hayatını ve eserlerini kronolojik
olarak takip edebildiğiniz bu müzedeki yolculuğum boyunca hissettiğim baskın
duygunun, yer yer ufak sıçramalarla değişse de, ağırlıkla keder olduğunu
söyleyeceğim. Hayatı boyunca onu duygudan duyguya şiddetli bir biçimde savuran
hastalığının onu sürüklediği çılgınlıklardan biri hemen herkesin malumudur: Van
Gogh, 23 Aralık 1888 akşamı geçirdiği şiddetli bir kriz sonucu sol kulağını
kesmiş ve beraberindeki süreçte bir süre hastanede yatmıştır. Hastanede
geçirdiği günlerin durumunu iyileştirmeyi bırakın onu daha da kötü ettiği fark
edilir edilmez hastaneden çıkarılmış ve sonra belki de eskisinden çok daha
büyük bir tutkuyla kendini çalışmalarına adamıştır. Sanıyorum kaybettiği
dengesini resim yaparak buluyor, eserleri ona can suyu oluyordu. O dönemde
yazdığı mektuplarından birinde gelecekten şöyle söz ediyordu: “Ufuk karanlık, gelecek bana hiç de umutlu
görünmüyor.”
Ancak tüm bu keder havası “Almond Blossoms” tablosuna
geldiğimde bir anda dağıldı. Belli ki ressam, kendi adını taşıyan minik
yeğeninin doğumuyla hayatının belki de en neşeli duygularını tatmıştı ve bu
duygular muazzam bir üslupla tabloya yansımıştı. Bir mektubunda şöyle diyordu: “Geçen sene bir yerde, kitap yazmanın veya
resim yapmanın çocuk yapmak gibi olduğunu okumuştum. Her ne kadar kendi adıma
böyle bir iddiada bulunmaya cesaret edemesem de; daima bu sonuncunun hayattaki
en doğal, en iyi şey olduğunu düşünmüşümdür-keşke böyle olsa, keşke
birbirlerine denk olsa.” Küçük Vincent’ın doğumu, ona asla sahip
olamayacağını düşündüğü bir mutluluğun belki de küçük bir parçasını tattırmış
ve o mutluluk, o neşe ve güç ortaya bu muhteşem tabloyu çıkarmıştı.
Van Gogh, mektuplarında sıklıkla minik adaşından söz ediyor,
onun mevcudiyetinden çok etkileniyor ve yetişme şekli ile yakından
ilgileniyordu: “Şehirde büyütülmüş
olmanın çocuğu ileride kötü etkileyeceği noktasında ısrar ediyorum. Jo bu
düşüncemi abartılı mı buluyor? Umarım öyledir fakat en nihayetinde yine de
tedbirli olunması gerektiğine inanıyorum. Ne düşünüyorsam olduğu gibi
söylüyorum çünkü küçük yeğenimle ilgilendiğimi ve onun iyiliğine önem verdiğimi
anlıyorsunuzdur; madem ona benim adımı verdiniz, ruhumdan daha huzurlu bir ruha
sahip olsun isterim. Çünkü çökmekteyim.” En güzel eserlerinin kaynağını
taşradan alan büyük ressam, taşranın çocuk yetiştirmek için de en uygun yer
olduğuna inanıyordu. Küçük Vincent daha huzurlu bir ruha sahip olabildi mi
bilinmez, ama başta Van Gogh Müzesi’nin oluşumu ve müze içindeki ve haricindeki
birçok Vincent van Gogh eserini bizlere ulaştırabilmesi sayesinde pek çok ruhun
huzur bulmasına vesile olmuştur diye tahmin ediyorum.
Bu çok güzel müzeden bana kalan diğer önemli şeyse, içerdeki
yolculuğum boyunca iliklerimde hissettiğim çalışma azmiydi. Müzenin birden
fazla odasında muhtemeldir ancak küçük bir seçkisi sergilenen eskiz
çalışmaları, tablolar öncesi hazırlık aşamalarını gösteren pek çok not ve büyük
bir kısmında çalışmalarından söz ettiği mektuplar oldu. Uzun ve ısrarlı çalışmaların
sonucu olduğu belli olan bir eserin birden fazla denemeleri, misal çok sayıda
yaptığı kendi portreleri, birbirini andıran manzara çalışmaları… Bütün bunlar,
o muhteşem eserlerin özverili ve istikrarlı bir çalışmanın sonucunda ortaya
çıktığının göstergeleriydi. Nitekim daha sonra mektuplarından birinde şunları
okuyacaktım: “O kadar ki, tablolarda
karşılaşılması muhtemel bütün talihsizliklere rağmen, çalışmanın çalışmamaktan
çok daha yararlı olacağına inanıyorum.”
Bu mektuplarda ayrıca Vincent, kâh annesine, kâh kız
kardeşine ama en çok erkek kardeşi Theo’ya duygu düşünce ve ihtiyaçlarından çok
çalışmalarının gidişatını, günlük çalışma saatlerini, resim malzemelerini hatta
bazen üzerinde çalıştığı veya çalışmayı düşündüğü tabloları satırlarca
anlatıyor. Çalışabilmesi için boya, tuval, fırça gibi gerekli malzemeleri
kendisine sağlayan erkek kardeşine bir gün şöyle yazıyor: “Şimdilik öngörebildiğim, çalışmamanın veya daha az çalışmanın iki katı
masraf getireceği; eğer başarıya ulaşmak için en doğal yol olan çalışmak yerine
başka bir yol ararsak-ama biz böyle bir şey yapmayacağız.” Vincent van
Gogh, resim sanatına kendini adadığı günden itibaren çoğu zaman sağlığı
pahasına, başarıya ulaşmada en doğal yolu kullanarak, yani çalışarak, çok
çalışarak ardında birbirinden değerli yüzlerce eser ve unutulmaz bir isim
bıraktı.
***
Daha önce de söylediğim gibi, sanat konusunda herhangi bir
eğitimim ve hatta becerim yok, ancak söylemeliyim ki bir sanat eserinden keyif
alabilmek için bütün bunlara gerek de yok. Güzellik, her nerede olursa olsun
bakmasını bilen gözlere ışığını ulaştırmasını biliyor ve o ışığa kendinizi
bıraktığınızda sizi sarıp sarmalıyor.
Yolunuz düşerse bu müze, tablolar ve hayatına dair detaylar…
Vincent van Gogh, hala çağdaşımız, eserleriyle bize çok şey anlatırken en çok “Almond
Blossoms” ile yıllar öncesinden bize gülümsüyor.
Ayrıca bakınız:
Vincent van Gogh, Son Mektuplar, Kırmızı Kedi Yayınları
Yorumlar
Yorum Gönder